29 Eylül 2015 Salı

Vakit Çağrısı



şimdi burda kar yağıyorsa her yerde yağıyordur ve vakit dardır

su geçirmez çizmeleri de vardır aman vermez yıldırım çekenleri de


ve polisleri, polisten kaçanları ve düzgün cümle yapanları


anayasaya giriş, felsefeye başlangıç ve statik okuyanları


ağaç okşayanları, ekmek dilimlemeyi ve yemeyi sevenleri


-arada bir ateş gibi yakıp geçmeden tarihin kundurası-


mevsim sonu ucuz satışları, indirimli fiyatları ve hiç düşlemede
n

bir incir ağacının bütün bir yaz süren denizli rüyasını

doğduğu yerin yitik anısını bulduğunu sanarak


sevenler vardır


dördüncü boyuta göre bile


vakit dardır.

denizlere en tutkun adamın bile çok zaman uykusu vardır


bir çırpıntı gibi gelip gider düşlerinin kumlarda yattığı


o adsız şehir, halkının boylu boyunca kumlarda yattığı


başkalarının o uğultulu şehre biraz kuzeyden baktığı


ne kadar suya girseler ıslanmayan


çımacıları, dalyan toplayanları, vapur yürütenleri


suya bakıp rüzgâr söyleyenleri, yağmuru yanılma
dan bilenleri

yağmura şemsiyesiz çıkanları

bakkal çıraklarını, meyhane komilerini, deniz adamlarını


izinli yürüyüşleri, sağlıksız grevleri ve aynen lokavtları


doğduğu yerin yitik anısını bulduğunu sanarak


sevenler vardır


vakit dardır.

her şeyin acısı birden gelişir ve hız verir kanına


çiçeğin susuzluktan kuruması, kedinin açlığı ve eylül ortası


bir yanlışlık, bir kırgınlık, bir izin akşamının ilk karası


sıkılgan ölümün kuluçkadaki kuşunun çatlamayan ilk yumurtası


işte akreple yelkovanın, örümcekle sineğin saat on ikideki arası


ancak coşkunluğa vakit dardır.

ey onun adsız bir ot olarak yüzyıllardır sürgün veren sabrı


durumunun dağlara bir akşam olarak vuran gölgesi


ey usta berberlerin bileyli usturası, lağımcılar kazması


ey bileycilerin en hüzünlüsü, kıvılcımlar ustası

ey en tıraşlı mücellit kalfası


bir fakülte rozetinde gülümseyen kırmızı, uslu kırmızı

gülüşünüz bir mağaranın karanlık tarihini aşıyor artık

bir şehrin güneyi ve batısı vardır


vakit dardır.

bizim tasalarımızın eskidir tarihçesi


sonunda umutlanmak, başında gül bahçesi


bir bayrama su veriyor bir gümüş çeşme


çünkü dünyada artık


vakit dardır.


Turgut UYAR

11 Haziran 2015 Perşembe

Büyük İnsanlık


Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
                                        trende üçüncü mevki
                                        şosede yayan
                                        büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
                                        yirmisinde evlenir
                                        kırkında ölür
                                        büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
                                        pirinç de öyle
                                        şeker de öyle
                                        kumaş da öyle
                                        kitap da öyle
            büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
                                        sokağında fener
                                        penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
                                        umutsuz yaşanmıyor.

                                               Nazım Hikmet

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Şairin Seyir Defteri/Başlangıç

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.

Edip Cansever

6 Şubat 2015 Cuma

"Hayatın bize sundukları arasında, hayatın kendisinden başka tanrılara da şükretmemizi gerektiren bir şey varsa, o da cahilliğimizdir. Ne kendimizi biliriz ne de birbirimizi. İnsan ruhu karanlık, vıcık vıcık bir uçurum, dünya yeryüzünde kesinlikle kullanılmayan bir kuyudur. Gerçekten tanısa kimse kendini sevmezdi; ve kendini beğenmişlik denen şey -manevi hayatın kanı canıdır bu- olmasa, hepimiz ruh anemisinden ölür giderdik. Hiç kimse bir ötekini bilmez ve ne mutlu ki öyle, yoksa -ister annemiz, ister sevdiğimiz ya da çocuğumuz olsun- yanımızdakileri metafizik düşmanlarımız olarak görürdük..."
Fernando Pessoa- Huzursuzluğun Kitabı

20 Şubat 2014 Perşembe

     "Tanımlar istiyorlar sizden, sonradan aynı tanımlarla canınıza okumak için. Tanımlarınız yoksa, bu sefer konuşturmuyorlar sizi. "Tanımlar veremeyen insan saçmalar" diyorlar. "Saçmalarla ugraşamayız." "Kimseye saçmalama hürriyeti veremeyiz." "Mantıksızlık hürriyeti veremeyiz." Tanımları verince de herkes, daha önceden kendisi için kazılmış olan çukura düşüyor.
 
     Başkaları için de tanımlar istiyorlar sizden. Başkalarının işine karıştırıyorlar sizi zorla. Başkalarının da size karışması için yolu açıyorsunuz böylece. "Bugün neden düşüncelisiniz?" diyorlar. Düşüncelerinizin içine kadar sokuluyorlar. Mantığı ortadan kaldırmadan, bu gidişe bir son vermek, kötülüğe direnmekten vazgeçmek ve gerçek hürriyeti tanımak imkansız."
                                                                                                              
                                                                                                                                             Oğuz  Atay

16 Ocak 2014 Perşembe

Duyduğumla söylediğim
Söylediğimle sustuğum
Sustuğumla düşlediğim
Düşlediğimle unuttuğum
arasında(ki): Şiir

Octavio Paz

10 Ocak 2014 Cuma

Ölgün Doğa


Bir anıyı bir şehre bağlayan
Hat üzerinde
Kendine kıvrılmış, kendine kurumuş
Yapraklar iyileşmez.
Ömür boş yere çıkılan bir yolculuğu anlatır
Yanlış bir yere uğramaktır sonbahar
Hışırdayan rüzgârdır
Yaprak hışırdamaz

Uzun bir yol gibidir gözleri insanın
Gelip geçen bir şey iyileşmez
Bu gece bu hat üzerinde
İyileşen zamandır,
İnsan iyileşmez.

Hadi ömrüm, geriye doğru tara kendini
İlerde bir şey yok, gördün
Yüzünü rüzgâra dön yeniden
İyileşen sen değilsin, zaman.

Zayıf belleğim, sakar algılarla
Bir ömrü hatırlamak zordur kuşkusuz
Ömrüm, hey ömrüm
Seni hatırlamak için yolumu uzattım
Daha fazla zaman verdim kendime
Bu gece, bu orta yaş ovasında
Bu hat üzerinde
Bana bir tek söz söyle.

Birhan Keskin